siberbilgi

Tam Versiyon: ‘Einstein’ın rüyasını ben gerçekleştireceğim’
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
‘Einstein’ın rüyasını ben gerçekleştireceğim

[Resim: zb9D6DR.jpg?1]Japon asıllı ABD’li kuramsal fizikçi ve fütürist Michio Kaku, İstanbul’daydı. “Dünyanın en zeki adamı” lakaplı Kaku, HT Pazar’a insanlığın ve dünyanın geleceğine dair dudak uçuklatan şeyler anlattı

ABD’de yaşayan fizikçi ve fütürist Michio Kaku’yla yaptığımız röportajda, ona ilkin İstanbul’a dair izlenimlerini sordum. “Geldiğim için çok mutluyum” dedi, olanca Japon zarafetiyle. Ve devam etti: “Birincisi, buraya adım atar atmaz yüzümde adeta tarihin nefesini hissettim ve bu şehrin üç büyük imparatorluğun başkenti olduğunu hatırladım. İkincisi, burada ülkenizi geleceğe taşıyacak genç ve çok enerjik bir nüfusun yaşadığnı fark ettim. Üçüncüsü, sanıyorum internetin ve teknolojik ilerlemelerin de etkisiyle 21’inci yüzyıla hazır olduğunuzu gördüm. Umuyorum ki siz önünüzdeki örnekleri iyi inceleyecek ve muhtemelen Batı’nın hatalarını tekrar etmeyeceksiniz.” Sonrasını pek hatırlamıyorum. Çılgın bir bilimkurgu filminin içine kaçmış gibiydim ama halimden de gayet memnundum. Sohbetimiz sırasında Kaku’nun olağanüstü enerjisine mi, dünyamızın geleceğine dair iyimser teorilerine mi, bugüne dek hep paranormalin sınırları içinde saydığım bazı olguların gayet fiziksel ve bilimsel olduğuna beni kolayca ikna edebilme becerisine mi; nesine şaşıracağımı, nesine hayran olacağımı bilemedim. Ve içimden sürekli olarak şu dileği tekrarladım: “N’olur haklı çıksın ve bu dediklerinin hepsi bir an önce gerçekleşsin!”

Size “Yaşayan en zeki insan” diyorlar. Bu tür nitelemelerden hoşlanmadığınızı biliyorum ama yine de şunu sormak istiyorum: Diğer insanlardan daha zeki olmak insana belli bazı sorumluluklar yüklüyor, öyle değil mi?Sonuçta birçok gencin rol modelisiniz.

Keşke bilim adamları ve mühendisler hep genç insanların rol modeli olabilse... Bilim ilerlemenin, zenginleşmenin tek aracı aslında ve sırf bu yüzden bile gençleri bu yola teşvik etmek zorundayız. Ayrıca haklısınız, bilim adamlarının üzerlerinde çok büyük sorumluluklar var, hepimiz icatlarımızın barışçıl amaçlarla kullanılmasını sağlamalı ve gençleri bilime yönlendirmeliyiz. Usanmadan, yorulmadan davet edildiğim her televizyon programına katılmamın sebebi bu.

Bilimin barışçıl amaçlarla kullanılmasından bahsettiniz...

Umarım ileri teknolojimiz daha barışçıl bir dünya inşa etmemizi de sağlar. İnterneti bu açıdan çok önemsiyorum; iktidar sahibi olmayanların güçlenmesini, dünyanın günün birinde gerçek anlamda demokrasiyle yönetilmesini sağlayacak bir güç çünkü. O zaman artık savaş falan da olmayacak. Demokrasinin demokrasiyle savaşmasına gerek olmaz ki. Geçmişin bütün savaşları krallar, kraliçeler, imparatorlar, diktatörler arasında gerçekleşti. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi, bana birbiriyle savaşan iki demokratik toplum gösterebilir misiniz?

‘FİZİKÇİYSEM, SEBEP EINSTEIN’DIR’

Gösteremem sanırım. Az önceki soruma bir ek olarak; küçükken rol modelleriniz kimlerdi?

Benim için herkes bir yana, Albert Einstein bir yanaydı. Öldüğünde gazeteler en büyük teorisini tamamlayamadan göçüp gittiğini yazmıştı.

Neydi o teori?

“Her Şeyin Kuramı”nı duymadınız mı? Var olan tüm fiziksel teorileri ve olguları birbirine bağlayan kuram... Bu, beni resmen büyülemişti. Fizikçi olduysam eğer, sebep Albert Einstein’dır.

Birçok projeniz, icadınız var. En önemli olanlar hangileri, düşündünüz mü? “İnsanlık için vazgeçilmez” denebilecek birkaç projenizi sorabilir miyim?

Az önce konuştuğumuz şey benim şimdilik en önemli çalışmam ve tek hedefim. Einstein’ın bilinen bütün fiziksel olguları tek bir denklemde biraraya toplayacak “birleşik alan” rüyasını onun yerine ben gerçekleştirmek istiyorum. Biliyorsunuz, “sicim alanı kuramı” ve “süpersicim kuramı”nın kurucularındanım.

“Nedir” diye sormalıyım aslında ama anlayamazsam diye korkuyorum...

Sicim kuramı, “her şeyin kuramı”na en yakın yerde duran bir şeydi. Şimdi üzerinde çalıştığım “süpersicim kuramı” ise parçacıkları ve temel kuvvetleri çok küçük süpersimetrik sicimlerin titreşimleri şeklinde

modelleyerek onları tek bir kuramda anlatmayı amaçlayan cüretkâr bir deneme. Umuyorum, bu kuramın bazı bölümlerini önümüzdeki dönemde İsviçre’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda test etme fırsatı bulacağız.

‘BİLGİSAYAR ÇİPLERİNİ 3-5 KURUŞA ALACAĞIZ’

Anlamamaya devam ediyorum... O nedir peki?

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’in dev projesi. Yüksek enerjili parçacık fiziği deneyleri yapılmasına imkân veren olağanüstü mekân.

Peki, konuyu biraz değiştiriyorum. Einstein’ın Evreni, Einstein’ın Düşleri, Geleceğin Fiziği, İmkânsızın Fiziği... Bugüne kadar birçok kitap yazdınız. Şimdi ne üzerine çalışıyorsunuz?

Şubatta çıkacak “Zihnin Geleceği” bence çok önemli bir kitap. Bilimin bugüne kadar çözmeyi başaramadığı iki şeyden birini araştırıyorum, insan zihninin tabiatını...

Çözemediğimiz öteki şey nedir?

Evrenin yaradılışı.

Peki bütün bu bana acayip soyut ve anlaşılmaz gelen konuları bir yana bırakıp normal hayata dönersek, çalışmalarınız bizi somut olarak nasıl etkileyecek; sağlık, ulaşım, mimari gibi konularda neler değişecek?

BBC ve Discovery Channel için bir dizi program hazırlarken dünyanın önde gelen 300 fütüristiyle görüşme fırsatı bulmuştum. Onlardan öğrendiklerimi ve elbette kendi tahminlerimi Geleceğin Fiziği kitabımda uzun uzun anlattım. Oradan birkaç örnek vereyim isterseniz. Mesela bilgisayar çiplerini yakında 3-5 kuruşa satın alabileceğiz.

Bu neye yarayacak?

Çok basit, “bilgisayar” kelimesini artık kullanmayacağız, çünkü bilgisayarlar tümüyle ortadan kalkacak ve o çipler herkesin ulaşabileceği ve her türlü cihazda kullanılabilir hale gelecek.

Size son sorum şu: Geleceği görebilmiş bilimkurgu yazarları vardı geçmişte. Günümüzün Jules Verne’leri kimler sizce?

Jules Verne ne kadar da şaşırtıcı geliyor size, değil mi? 1860’ta yazdığı bir romanda 1960’ın Paris’ini tüm ayrıntılarıyla olduğu gibi anlatmıştı. Tahminlerinin hepsi şaşmaz bir doğrulukla gerçekleşti. Kitabında camdan gökdelenler, benzinle çalışan otomobiller, faks makineleri ve bugünün internetini çok andıran bir yapı vardı. Ama biliyor musunuz, ben bunlara hiç şaşırmıyorum. Verne’in 100 yıl sonrasını görebilmesi bence çok normaldi, doğaüstü bir yanı yoktu. Sonuçta sürekli bilim kitapları okuyor, bulabildiği her bilim insanıyla sohbet ediyordu.

Tıpkı sizin gibi...

Bir bakıma öyle... Sonuçta, Geleceğin Fiziği’ni yazarken stratejim aynısıydı.

Zihin gücüyle çalıştırabileceğimiz bilgisayarlarımız olacak mı gerçekten?

“Zihnin Geleceği”nde bunu anlatıyorum. Gelecekte bilgisayarlar aracılığıyla telepati, telekinezi, bellek temizliği, hatıra aktarımı, düşünce kaydı hatta rüya görüntüleme mümkün olabilecek. İnsan zihninin bu gibi yetileri henüz en ilkel formunda ama yakında sadece düşüncelerimiz aracılığıyla bilgisayarları kontrol etmeye başlayacağız. Bir odaya gireceğiz mesela ve bir çekmecede duran bilgisayar çipine zihnimizle istediklerimizi yaptırabileceğiz. Anlayacağınız, The Matrix filmi hiç de o kadar uzakta değil.

Ben bu telekinezi meselesine takıldım. Sizce insan beyni hakikaten nesneleri hareket ettirebilir mi?

Elbette. Siz korku filmlerini falan dü şü nü yor su nuz ama ben size işin gerçeğini anlatayım. Vücutları tamamen felç olmuş bazı insanların beyinleri artık bilgisayara bağlanabiliyor. Her şeyi yapamıyorlar belki ama e-postalarını okuyabiliyor, yakınlarına mesaj yazabiliyor, video oyunları oynayıp bazı mutfak cihazlarını kullanıyor ve tekerlekli iskemlelerini kendi kendilerine yürütebiliyorlar. Daha doğrusu siz bilgisayarda ne yapıyorsanız, onlar da aynısını yapabiliyor. Size tuhaf geliyor biliyorum ama değil aslında. Bu insanların beyinleri normal birer kol gibi hareket edebilen kompütarize mekanik kollara bağlanabiliyor mesela. Bilgisayar günün birinde kırık omuriliği devre dışı bırakarak onun yerini alacak ve o zaman bu insanlar yeniden yürüyebilecek. Görüyor musunuz, Iron Man efsanesinin gerçeğe dönüşmesi an meselesi.

‘İNSAN ÖMRÜ 2 KATINA ÇIKACAK’

Anlattıklarınıza bayıldım Bay Kaku, lütfen beni şaşırtmaya devam edin...

Akıllı duvar kâğıtlarından söz edeyim o halde size. Başınız dertte ve şöyle sağlam bir tavsiyeye ihtiyacınız var diyelim; duvarla konuşmanız yetecek. Dost bir görüntü belirecek duvarda ve her türlü tıbbi ya da hukuki sorunuzu cevaplayacak. Hem de tek kuruş talep etmeden, bedavaya... Bu söylediğim çok önemli bir şey, sağlık ve hukuk sektörlerinde devrim anlamına geliyor. Televizyon gibi bir şeyden bahsetmiyorum, duvarda beliren bu görüntüler dünyanın bilgisine ulaşabilecek kadar akıllı ve maharetli olacak çünkü.

Sağlıkla ilgili başka ne gibi iyi haberleriniz var?

İç organlarınız eskidiğinde yenilerini sipariş edebileceksiniz. Hem de bizzat kendi hücrelerinizden üretilmiş olarak. Yabancıdan değil yani... Zaten günümüzde burun, cilt, kan damarı, kalp kapakçıkları falan üretebiliyoruz. Yakında karaciğer de üretebileceğiz. Böylece “organ yetersizliği” terimi tıp literatüründen silinecek. Yaşlanma sürecinin müsebbibi olan genler de yavaş yavaş bulunuyor. Dolayısıyla daha uzun yaşayacağız.

Peki yaşlanma tamamen durdurulacak mı?

Mayadan örümceğe ve diğer böceklere, farelere, tavşanlara, köpeklere ve kedilere hatta maymunlara kadar birçok hayvanın ömrünü laboratuvar ortamında 2 katına çıkarmayı başardık. Daha az yiyip daha uzun yaşıyorlar. Bilim insanları şimdi kalori kısıtlamasının niçin canlıların ömrünü uzattığını bulmaya çalışıyor. Gene de yaş lan - ma yı dur dur ma nın ke sin bir yo lu he nüz yok. Ama bel ki to run la rı mız 30 yaşına geldikten sonra hep o yaşta kalabilirler, kim bilir...

Aşk ve cinsel arzular

“Günümüzde neredeyse isteyen herkes çocuk sahibi olabiliyor. Bu durumda evrim nihayetlendi mi yani? Bence hayır. Bazı şeyler hiç değişmeyecek. Mesela evrim hep ama hep devam edecek ve sekste ne gibi büyük değişiklikler olursa olsun, insanlar gelecekte de sağlıklı partnerler aramayı sürdürecek. Ama işe bakın ki aradıklarının ‘güzellik’ ve ‘çekicilik’ olduğunu sanacaklar. Evrimsel psikolojiye göre, şu hayatta cinsellikle alakalı olarak tek istediğimiz sağlıklı partnerlerle birlikte olabilmek. Biz farkında değiliz ama bu böyle. Ve mesela güzellik sadece karşımızdaki insanın ne kadar sağlıklı olduğunu kestirme yoldan algılamamızın bir yolu. Birini güzel buluyorsak, onun sağlıklı olduğunu da sezmişizdir. Diyelim ki cuma gecesi bir barda içerken çaktırmadan çevrenizdeki insanları süzüyorsunuz. Amacınız beğeneceğiniz birini bulmak ve geceyi hatta sonraki zamanları yalnız geçirmemek. Fakat hoşunuza giden kişiye çarçabuk kan testi yapacak haliniz yok. Peki yeni tanıştığınız birinin sağlıklı olup olmadığını anlamanın sağlam bir yolu geliyor mu aklınıza? Cevabı ben vereyim: Binlerce, milyonlarca yılın ustalaştırdığı görme yetinizi kullanıyor ve o kişiye dikkatle bakıyorsunuz. Bilerek değil, tamamen içgüdüsel olarak... Evrimsel psikolojiye göre, siz karşınızdaki kişinin güzelliğini yahut fiziksel kondisyonunu gördüğünüzü sanıyorsunuz ama aslında onun vücudundaki östrojen ya da testosteron seviyesini ölçüyorsunuz. Östrojenin belli bazı işaretleri vardır mesela: İri gözler, küçük çene ve kalın dudaklar... Aynısı testosteron için de geçerlidir: Vücudundaki testosteron seviyesi yüksekse, o kişinin boynu kalın, çenesi sert ifadeli ve sesi biraz boğuk olur. Tabii bunlar aynı zamanda kişinin sağlıklı olduğunu, bağışıklık sisteminin iyi çalıştığını da gösterir. İşte biz bilmeden birbirimize sürekli bu gibi testleri yapıp dururuz.”

Kaku'nun uçan otomobili

İcadınız olan şu uçan otomobiller, bir gün yaygınlaşacak mı?

Uçan otomobiller bugün çok pahalı ve korkunç benzin tüketiyor. Dolayısıyla henüz sadece zenginlerin kullanabileceği şeyler. Fakat gelecekte, maliyetler düştükçe, halkın kullanabileceği nesneler haline gelecek. Bu biraz zaman alacak... Fakat size bir iyi haberim var: 2020’den itibaren otomobiller sürücüsüz çalışacak. Bu da otomobil kazalarının minimuma inmesi demek oluyor. Üstelik biraz daha ötesinde, “transportation” yani ulaşımın yerini “teleportation” yani ışınlanma alacak. Böylece hep bilimkurgu filmlerinde görmeye alıştığımız sahneleri gerçek hayatta yaşayabileceğiz.

Michio Kaku hakkında her şey

New York Kent Üniversitesi’nde görev yapan dâhi fizikçi, fütürist ve yazar Michio Kaku, İstanbul’a gelmesinin nedeni olan 13. Perakende Günleri kapsamında yaptığı konuşmada, 2030’da dünyanın neye benzeyeceğini anlattı ve hem bireysel yaşamlarımızı hem de iş dünyasını yeniden biçimlendirecek akıl almaz bilimsel öngörülerde bulundu. O yüzden Kaku hakkında birkaç ekstra bilgi vermenin tam zamanı...

- Bilim dünyasında “Yaşayan en zeki insan” olarak gösteriliyor.

- Geleceğe ilişkin öngörüleri bilimi iş dünyasının hizmetine sunuyor.

- Harvard Üniversitesi Fizik Bölümü’nden birincilikle mezun oldu

- Henüz lisede okurken evinin garajında atom parçalayıcı yaptı.

- Einstein’ın bitiremediği, evrendeki her şeyi açıklayan Birleşik Alan Teorisi’ni çözdü.

- Yazdığı popüler bilim kitaplarının her biri çok satan listelerine girdi.

- Hep 30’unda kalan insanlardan akıllı kâğıtlara, yakın gelecekte bizleri nelerin beklediğinin en önemli habercisi.

En zeki adamdan geleceğe

- Hayatımıza 2020’de sürücüsüz otomobiller, daha sonra da şu an test sürüşü devam eden uçan otomobiller girecek.

- Bilgisayarlar kontakt lenslerimizde saklı olacak. Salt zihin gücüyle bilgisayar kullanabileceğiz ve tek bir göz kırpışıyla fotoğraf çekecek, alışveriş edebileceğiz.

- Paranormal yetiler sandığımız telepati, telekinezi, bellek temizliği, hatıra aktarımı, düşünce kaydı ve rüya görüntüleme, pek yakında mümkün olacak.

- Herkesin sadece duvardaki bir düğmeye dokunarak ulaşacağı sanal hekimi, hukuk uzmanı olacak.

- Eskidikçe iç organlarımızı yenileyebileceğiz.

- İnsan ömrü iki katına çıkacak ve torunlarımız hep 30 yaşında görünecek.

-Arzularımızın doğası değişmeyecek ama sanal seks yapabileceğiz

‘İnternete kontakt lenslerle bağlanacağız’

Neden bilgisayarlar ve diğer akıllı teknolojik cihazlar her geçen yıl daha güçlü, daha hızlı ve daha “çekici” oluyorlar?

Bilgisayar çipleri Moore Yasası’na uygun şekilde gelişiyor.

Nedir o Moore Yasası dediğiniz şey?

Hardware üreticisi Gordon Moore 1965’te bilgisayarların 18 ayda bir, iki katı güçleneceğini öne sürmüştü. Haklı çıktı ve bu yüzden tarihe geçti.

Peki sizin ideal bilgisayarınızı tarif eder misiniz?

Tıpkı elektrik gibi, görülmeyen, işitilmeyen, varlığı fark edilmeyen bir şey benim ideal bilgisayarım. Elektrik görünmezdir ama aynı zamanda her yerdedir. Tıpkı yarının bilgisayarları gibi. Gelecekte bilgisayarımızın bizim arzu ettiğimiz bir işlemi yapması için ellerimizi havada sallamamız yetecek.

Başka?

İnternet erişimini kontakt lensleriniz aracılığıyla yapacaksınız. Bir göz kırpışta online olmak harika bir şey, değil mi? Bir göz kırpışta alışveriş etmek, bir diğer göz kırpışta fotoğraf çekmek... Bir partide ilginizi çeken birini mi gördünüz? Birilerine sormanıza ya da eve gidip uzun uzun araştırmanıza gerek yok, kim olduğunu, geçmişte neler yaptığını ve daha birçok şeyi daha o kişiyi görür görmez öğrenebileceksiniz. Çince konuşan biri size bir şey mi soruyor, merak etmeyin, söyledikleri derhal alt yazıyla sizin dilinize çevrilecek. Sırf insanlar değil nesneler için de geçerli bu anlattıklarım. Her şey hakkında her türlü bilgiye beklemeden ulaşabileceksiniz. Haritalar, biyografiler, senaryolar, fotoğraflar, gazeteler kontakt lensinizde depolanacak. Ve eğitim, turizm, siyaset, alışveriş, ordu, ne bileyim aktörlük, müzisyenlik; gelecekte hiçbir şey aynı kalmayacak.

Kulağa inanılmaz geliyor, hikâye gibi...

Ama gerçek. Daha da güzeli var aslında, eşinizle, sevgilinizle, ne bileyim iş arkadaşınızla sadece kontakt lensiniz aracılığıyla bağlantı kurabilecek, sanal seks yapabileceksiniz. Her an, her yerde... Ve isterseniz, sizin gördüğünüzü o görecek yahut onun işittiğini siz işiteceksiniz.