Skip to main content

Siber Bilgi M.

HAMDOLSUN ŞAPKA GİYMEDEN ÖLÜYORUZ.

Konu

#1
Son İhtar! Şapka Giyecek Misiniz,Giymeyecek Misiniz?
HAMDOLSUN ŞAPKA GİYMEDEN ÖLÜYORUZ.
Mâşaallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:Benim adım Mâşallah, şapka giymem inşallah Eşhedü… Üstad Necip Fazıl’ın kaleminden dinleyelim:
Maraş’ta ihtiyar bir Maraşlının bana çizdiği şu tablo her şeyi göstermeye yeter:
— Hepsi de «Hamdolsun, şapka giymeden ölüyoruz!» diye boyunlarını ilmiğe uzattılar. Şafak sökerken dikkat ettim; çıkan rüzgârdan, hepsinin de sakalı aynı istikamette uçuşuyordu.
Adana’da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki —bir Maraşlının tabiriyle— köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teaffün yuvası bir yer… Maraşlılar, milli müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadıkları ikram bırakmadıkları Kılıç Ali’ye başvurup şöyle diyorlar:
— Biz memleketin belli başlı insanları olarak sizi Maraş’a geldiğiniz zaman başımıza taç ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?
Cevap geliyor:
—Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!
Necip Fazıl Kısakürek….
“Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!” manasına, sinsilik ve çukurlukta son haddi tutan bir cevap…
. . .
Mâşaallah Ali Efendi (lâkabı Mâşallah – daima İnşallah ve Mâşallah diye konuşurmuş), Abdulkadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık…

Bunlara hükümden önce soruyorlar:
— Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz?
Cevap, üçlü bir koro halindedir:
— Giymeyeceğiz!

Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor.
Mâşaallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:
“Benim adım Mâşallah, şapka giymem inşallah… Eşhedü…”
. . .

— Rize ayaklanmıştır! Süratle tedbir!
Hâlbuki bütün suçu «şapka giymeyiz!» demekten ibaret ve her türlü fiilî isyan davranışından çekingen kalabalık, çoğu seyirci ve körü körüne katılmış 80-100 kişi… Ankara telâşta… Bir zamanların kahraman Hamidiye’si şimdi Rize önünde ve kahramanlık toplarını havaya ateş etmekle göstermekte… İstiklâl Mahkemesi de tezgâhını kurmuş, dirhem kafesi yere mıhlı adalet terazisini dengelemekle meşgul…8 idam kararı… Vaiz Sabit Tarakçıoğlu, Mehmed Peçe, Arslan Peçe, köy muhtarı Yakup Peçe, köy bekçisi Kadir Koliva, Hafız Şaban Koliva, Hasan Külünkoğlu, Mahmut Kamburoğlu…
Sabit Hoca o gece mahkûmları uyandırmış:

— Kalkınız, abdest alınız, namaza duralım! Birkaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız! diye haykırmıştır. Birkaç saat sonra Allah’a kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde kıldıkları namaz…
Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar… Yakınları tarafından cesetleri çalınmasın diye de başlarında süngülü nöbetçi bekletiliyor. 3-4 ay sonra gece çıkartılmak şartıyla ailelerine, cesetleri alma müsaadesi çıkıyor.

Çukurlar açılınca meydana çıkan müthiş manzara:

Hiçbir ceset çürümemiş ve hepsinin gözü Kıbleye doğru…

Cesetleri kilimlere sarıyor, sırıklara takıyor ve köylerine götürüp gömüyorlar…

Arka arkaya, kilimlere sarılı ve sırıklara takılı 8 cesedi, gece karanlığında, destanlık hayaletler gibi öz topraklarına taşıyan köylüler… Hakikati bilselerdi, nur mayasından yoğrulu bu cesetleri kilimlere sarıp taşıyacakları yerde, o kilimlerin içinde olmayı tercih ederlerdi. (N.Fazıl Kısakürek: Son Devrin Din Mazlumları)

Şapka kanunu çıktıktan sonra Doğu Karadeniz’de de bir ayaklanma çıkmış ve kısa sürede bastırılmıştır. Rizelilere göre Trabzon’da, Trabzonlulara göre Rize’de gerçekleşen bu ayaklanma şöyle hikâye edilir:
Halk şehirde toplanır ve bağırmaya başlar: “Şapka da giymeyeceğuz, vergi de vermeyeceğuz, askere de gitmeyeceğuz!” Bunun üzerine Hamidiye Zırhlısı ilgili şehre gönderilir ve dağa taşa bir kaç tane sıkar. Bu gümbürtüden ürken ahali bu sefer başlar bağırmaya:

-Atma Hamidiye atma! Şapka da giyeceğuz, vergi de vereceğuz, askere de gideceğuz!
Tepeden inmeci bütün uygulamaların doğal sonucu ortaya çıkmaktaydı. Halk kendisi için yapılan bu modernlik(!) hareketinin kendine rağmen yapılmasından dolayı hoşnutsuzluğunu çeşitli şekillerde ortaya koymaktaydı.

Şapka kanununa muhalefet eden birçok kişi İstiklal Mahkemelerinde yargılandı; bunların bazıları ölüm, bazıları da ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ölüm cezasına çarptırılanlardan biri de İskilipli Atıf Hoca’dır. Aslında Atıf Hoca, protesto eylemlerine bizzat katılmamış, fakat adı geçen kanunun yayınlanmasından yaklaşık bir buçuk yıl önce (1340/1924) yazıp neşrettiği “Frenk Mukallitligi ve Şapka” adlı risalesinden dolayı Ankara İstiklal Mahkemesince suçlu bulunarak idama mahkûm edilmiş ve 4 Şubat 1926’da idam edilmiştir.

Şapka inkılâbının olacağını kendisine bildiren gazeteciyi gavurlukla suçlayan, onu tekmeleyip hücreye attıran Kel Ali, İstiklal Mahkemesi’nde İskilipli Atıf Hoca’nın şapka Kanunu’ndan 2 sene önce şapka aleyhinde yazdığı bir yazı ile ilgili dava sırasında şunları söyleyebilmişti:

“Sen bilmiyor musun ki şapka da bezdir, fes de bezdir!”

İskilipli Atıf Hoca buna karşılık olarak şunları söyler:

“Evet bilirim, lakin heyet-i hakimenin arkasında asılmış olan Türk bayrağı da bezdir… O bayrağı kaldırıp aynı bezden yapılmış İngiliz bayrağı asabilir misiniz?”

Müslümanların kıyafetleriyle de gayr-i müslimlerden ayrılması gerektiği, hele şapka vb alâmetlerin -zaruret hali hariç- asla giyilmemesi gerektiğini savunan merhum İskilipli Atıf Hoca’nın konuya yaklaşımı şöyledir:

“Her devletin alâmet-i mahsusayı haiz bir çeşit bayrağı vardır ki o bayrak hangi vapurun, zırhlının, tayyarenin, mektebin, binanın üzerinde bulunursa, o devletin olduğuna hükmolunur. Meselâ bizim Yavuz zırhlısı bütün müştemilatı itibariyle İngiliz, Alman ve Fransız zırhlılarına benzediği halde, yalnız şanlı bayrağının alâmet-i farikası ile onlardan ayrılır. Bu alâmeti görenler bizim zırhlımız olduğuna hükmederler. Başka devletlerin bayrağının bizim zırhlıya çekilmesi siyaseten, örfen, âdeten ve kanunen yasaktır. Onun için bunun mürtekibi, hiyanet-i vataniye, cinayet ve ecnebî taraftarlığı suçuyla itham edilerek idama hükmolunur. Bunun için medenî memleketlerden hiç birisinin bayrağını bizim vapurlara, zırhlılara çekmek suretiyle onları taklid ve teşebbühe yeltenmeye hiç bir kimse cesaret gösteremez… Binaenaleyh bizim zırhlıda başka devletlerin bayrağını görenler, o zırhlının bizim olmadığına hükmedecekleri gibi şapka, haç ve sâir küfür alâmeti giyen ve takınanların İslâmî milliyetten çıkıp kâfirler sınıfına iltihak etmiş olduklarına hükmederler”

Bu devrimden sonra birçok insan eve kapanmış ve hayatının sonuna kadar dışarı çıkmamıştır. Bunlardan biri de Mithat Giyim’in sahiplerinin dedeleridir.
[Resim: kglqWW.jpg]
Cevapla
Task