Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: ahmetsahin
01-20-2016, Saat:09:40 AM
Yorum Yok
KARAR VERME ZORLUĞU

Çoğumuz için karar verme süreci zordur. Alınan karar hayatımızda var olan düzeni değiştireceği için korkarız. İnsana güvende hissettiren şey bilindik olan, tanıdık gelendir… Bu nedenle bildiğimiz düzenin değişmesini istemeyiz.

Bir şeyle ilgili karar vermek kişinin o anki hislerine, algılarına ve duygularına bağlıdır. Bu nedenle doğru ya da yanlış karar yoktur. Her kararın alınışının mutlaka kişi için ‘‘doğru’’ bir nedeni vardır.

Kendi doğrularınızla karar almanın hazzı çok özeldir. İnsan hayatını şekillendirebilecek güce sahiptir ve bu ancak alınan kararlar ile mümkündür.

Cesaretle Yaşamak

Yaşamımızı kontrol altına aldığımızı hissedebilmek için her zaman güvenli ve bilindik olan yolları seçmeye çalışırız. Oysa, yürümek istediğimiz rotaları arzumuza ve ihtiyaçlarımıza göre şekillendirmeliyiz.

Bilindik olan yolda yürümeye bizi iten şey risk almaktan duyduğumuz korkudur. ‘‘Neden güvenli alanımdan çıkayım?’’

Çıkın. Çünkü,

Keşfetmedikçe…
Denemedikçe…
İstemedikçe…
Yanılmadıkça…
Umut etmedikçe…
Değişmedikçe…
Yenilenmedikçe…
Kendinizi tanıyamamış, kendi istek ve arzularınızı keşfetmemiş ve dolu dolu yaşayamamış olursunuz.

Kararlarınızın ve yeni deneyimlerin tadını çıkartmanız dileğiyle…
[Resim: Yrdj6l.jpg]
Yazar: delidumrul
01-18-2016, Saat:04:23 PM
Yorum Yok
Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.

Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.

Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.

Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.

Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.

Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.

Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.

Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.

Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
  • Ø Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
  • Ø Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
  • Ø Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
  • Ø Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
  • Ø Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?

Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.

Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.

Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.

Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.

Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.
[Resim: 7MD9VL.jpg]
Yazar: delidumrul
01-18-2016, Saat:04:07 PM
Yorum Yok
Her Pazartesi’ye aynı sıkıntı ile başlayanlar bugünden bakmanız gereken 13 şey var.

Pazartesi sendromu hakkında bilmeniz gereken birkaç şey var.

Twitter kullanan beyaz yakalılar üzerinde yapılan araştırmaya göre Pazartsi günleri sabah 11:16’ya kadar çalışanların çoğu gülümsemiyor bile. Pazartesi sendromu diye adlandırdığımız şeyin Salı günleri de devam edebileceğinin anlatıldığı araştırmada Japonya’daki intihar vakalarının en yüksek olduğu günün Pazartesi olduğuna da vurgu yapılmış.

Neyse ki bir planımız var.

1. Hafta sonları için yaşamayın.


Çalışırken stres altında olanların hafta sonları çok ama çok daha fazla mutlu oldukları bir araştırmayla gözlemlenmiş. Bunun sebebi hafta boyu çalışmanın sonunda hafta sonunda yapılacak bazı aktivitelerin ödül olarak görülmesi. O zaman bunu değiştirmek mümkün. Hafta içlerine de küçük aktiviteler sığdırın, yeni ödülleriniz olsun. Çarşamba günü örneğin, çok sevdiğim bir arkadaşım Çarşamba için küçük Cumartesi derdi ve mutlaka bir aktivitesi olurdu. Deneyin.

2. Sakin ol şampiyon, her zaman gecelerin insanı olma.

Her Cuma ve Cumartesi sabaha kadar dışarıya çıkmanıza gerek yok. Bu hem vücudunuzun uyku dengesini bozacak hem de zamanı doğru kullanma alışkanlığınızı bozacak. Bir gece çıkın, diğerini ise daha sakin ev aktiviteleri ile geçirmeyi deneyin. Ya da evinize yakın bir yerlerde bir şeyler planlayın.

3. Aşırı uyku, aşırı yorgunluk

Öğlene kadar uyuyup enerji dolu olmayı mı bekliyorsunuz? Bütün hafta boyunca aynı uyku düzenine uymaya çalışın. Geç yattığınız günler de bile normalde uyandığınız saatte uyanmayı deneyin.

4. Pazar gecesinden Pazartesi’yi halledin.

Sabah giyeceğiniz kıyafetler, hatta belki öğle yemeğinde ne yiyeceğiniz (yani bu benim için bir stres kalemi örneğin) gibi fikriniz olmadığında sizi strese sokacak işlere Pazar gecesinden karar verin. Bakın bu madde en önemlisi.

5. Pazartesi uykunuz sağlam olsun.

Bir kaç günlük tatilin ardından koca bir haftaya başlayacaksınız. Bunun için 7 saatlik bir uyku çekmekte yarar var. Kısa süreli uykulara dayanan bir yapınız olabilir, tebrik ederim. Ancak bu yazının başlığı sendromsuz Pazartesiler ve sendromsuz bir Pazartesi istiyorsanız haftaya iyi bir uyku çekip başlayın. Nokta.

6. Kahvaltınız olmadan asla.

Sabah aç karnına çalışarak stresinizi iki katına çıkarmayın. Güzel, hafif bir kahvaltı ile güne bomba gibi başlarsınız. Dünyada kahvaltıdan daha güzel sadece birkaç şey var. Smile

7. Müziği ihmal etmeyin.

İş başı yapmadan önce güzel, modunuzu yükseltecek bir müzik açın. Keyiflenin.

8. Tatlı bir spor?

Egzersiz yapmanın endorfin seviyenizde artış yaptığı bir gizem değil. Günde 4-5 dakikada yapabileceğiniz hafif programlarla güne başlamayı bir deneyin.

9. Jilet gibi olun.

Yeni elbiseler, yeni bir hafta. Pazartesi günü şık olmaya çalışın. Hatta enerjinizi yükseltmek için kırmızı renk tercih edin. Özgüveniniz artarken, sendromunuz yok olsun. smile ifade simgesi

10. Gülümseyin.

Duş alırken, kahvaltı ederken, sabah kalktığınızda eşinize, sevgilinize, anne babanıza gülümseyin, Starbucks’tan kahve alırken baristaya gülümseyin, size yol veren o güzel insana gülümseyin.

11. Pazartesi ödül günü olsun.

Diyetinizi ucundan bozacak şeyleri bugün yiyin, biraz çikolata hakkınız bugün olsun, öğle arası online alışveriş yapın.

12. Gün boyu küçük molalar verin.

Çalışmalara küçük aralar vermek oldukça faydalı olacaktır. Bu bir çay – kahve molası olabilir, 30 dakikalık bir yürüyüş olabilir, eğer şanslı bir plaza çalışanıysanız havuz ya da spor salonunda ter atılabilir. Hiçbir şeyiniz yoksa bir yanınıza kitap alıp okuyabilirsiniz. Hatta şiir kitabı olsun, şiir okuyan kaç kişi kaldık? Kitap seçimi yapamayanlar için daha önce hazırladığımız bir listeye şuradan ulaşabilirsiniz.

13. Neden sendrom yaşadığınızı tekrar analiz edin

Eğer bütün bunlara rağmen hala sendromunuz devam ediyorsa o zaman sorun sizde değil, sorun işinizde olabilir. O zaman Kariyer‘e bir göz atın.
[Resim: 5MyZvl.jpg]
Yazar: ahmetsahin
11-28-2015, Saat:10:38 PM
Yorum Yok
[Resim: Qb7Ego1WAyiDdqHSpTG3s5HFY9Lt4SNP7fQVC53H...75-h183-no]Günün birinde bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikayetçi olan bir hasta gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler.

Doktor ona sorar:
Bu işleri başka biri yapamaz mı? Yahut bir başkası size yardımcı olamaz mı?
Onları yalnız ben yapabilirim. Bütün işler bana bakar.
Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik edersen kurtulursun.
Diyerek, bir reçete yazıp verir. Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalır.
Reçetede; her gün en az 2 saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin diye yazıyor.

Hasta doktora sorar:
Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık?

Oraya gidip mezarlara bakmanı istiyorum. Orası kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur. Sen de onlar gibi mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin....

Not: Kendilerini vazgeçilmez gören; hâlbuki orada, problem çözmek yerine problem olduğunun farkına varamayan insanlar için de, bu doktorun reçetesi geçerli değil mi?..
Yazar: ahmetsahin
11-28-2015, Saat:10:27 PM
Yorum Yok
Bundan tam 5 yıl önce, Annie Lawless yataktan bile çıkmakta zorluk çekiyordu. Hukuk okuyordu ve mutsuzdu. Dersleri çok iyi olmasına karşın kendisini derin bir depresyon içinde hissediyordu ve çaresizdi.

Kendisini yoracak işler yerine, mutlu edecek bişeyler yapması gerektiğini biliyordu. O da zorunlu hobisi olan beslenme işini seçti. Lawless, küçükken çölyak hastasıydı ve bu da onu beslenme uzmanı olacak kadar çok araştırmaya itti. Küçük yaştan itibaren, meyve sularını sıkarak gerekli doğru beslenmeyi sağlamaya çalışıyordu. Özellike meyveleri manuel sıkıcılarla sıkıyordu çünkü motorlu olanlar ısı üretiyor ve meyvenin vitamin değerlerini düşürüyordu.

Lawless, tıpkı kendisi gibi arkadaşı Eric Ethans’ında meyvelere karşı tutkusu olduğunu keşfetti. İkili, manavdan aldıkları tamamen organik meyvelerle kendi uydurdukları tarifler yaratarak çeşitli meyve suları ürettiler. Yaptıkları meyve sularını önce Yoga sınıfına dağıttılar, ardından kendi arabasıyla kapıya teslim satış yapmaya başladılar.

Talep çok hızlı büyüdü. İkilinin müşterilerinden birinin kocası, James Brennan, çok saygın ve başarılı bir işadamı idi ve meyve suyu işindeki potansiyeli gördü. İkiliye kendisinin de katılmasını arzuladığını iletti. Lawless ve Ethans, talebe karşılık vermekte zorlanıyorlardı ve Brennan’ın iş tecrübesinden faydalanabileceklerini düşündüler. Brennan, çok kısa sürede NIKA sularının kurucusu Jeff Church’ü ortak etti ve böylece Suja markası doğdu.

Raf ömrü, organik ve GDOsuz Suja ürünlerinin, büyük kitlelere dağıtımı için çok kritik bir sorundu. Manuel makinelerle sıkılan meyve sularının raf ömrü sadece 3 gündü ve bu ulusal dağıtım için sorun teşkil ediyordu. Teknolojik meyve suyu sıkıcıları kullanıp, daha uzun ömürlü ürünler üretebilirdi fakat diğer yandan besin değerlerinden feragat etmesi gerekiyordu. Bunu yapmak yerine, firma misyonuyla aynı çizgide olan bir çözüm buldu. Bakteri oluşumunu tamamen ortadan kaldıran Yüksek Basınçlı Eziciler (YBE). Bu şekilde meyve suları 30 güne kadar ilk günki besin değerleri ile muhafaza edilebiliyordu ve bu sayede ulusal dağıtım sorunu da çözülmüş oluyordu.

2012 yılında, yani kuruluşdan tam 1 yıl sonra, Suja, Whole Foods oldu. Artık 10.000’den fazla markette satılıyordu. Yıllık ciroları $80- $90 milyonu bulmuştu. Bu büyüme yatırımcıların iştahını kabarttı. Geçtiğimiz Ağustos ayında şirketin %30’unu Coca-Cola $90 milyona, %20’sini ise Goldman Sachs $60 milyona satın aldı. Bu da şirketin değerini $300 milyon olarak onayladı. Coca-Cola ile olan ortaklık, Suja’ya daha büyük bir tesis, daha ucuz toplu alım gücü ve devasa bir dağıtım ağı sağladı.

Tüm bu olanların ardından Lawless 30 yaşında bile değil. Yaşından çok daha olgun düşünceleri ve hayat felsefesi birçoğumuza ışık tutabilir. Birkaçını sizler için derledik. Daha fazlasını Lawless’ın kendi bloğunda bulabilirsiniz: BLAWNDE

1. Korku Yerine Sevgiyi Seç

Annie’nin ailesi hukukçu. Bu da Annie’nin üzerinde hukuk okuması konusunda çok baskı yapıyordu ve onlara hayal kırıklığı yaşatmaktan korkuyordu. Fakat o yinede sevidiği işe – beslenmeye gönül verdi. Okulu sebepsizce ve plansızca bıraktığını ailesine hemen mi söyledi yoksa daha sonra mı söyledi bilinmez ama verdiği kararın ne kadar doğru olduğunu zaman gösterdi.

2. Vücudunu Dinle

Annie’nin yorgunluğu ve depresyonda hissetmesi, hukuk okumanın onun tutkusu olmadığını ve kendi sevdiği işi ve yolu seçmesi gerektiğinin sinyallerini veriyordu. Vücudunuz sizin pusulanızdır. Eğer onu nasıl dinleyeceğinizi çözerseniz, size ne zaman yoldan çıktığınızı ve ne yapmanız gerektiğini söyleyecektir.

3. Basamakları Birer Birer Çık

Lawless, okulu 5 yılda $300 milyonluk iş kurmak için bırakmadı. Depresyonla mücadele edebilmek için bir küçük adım attı. Lao Tzu’nun dediği gibi ” Bin millik yolculuk, bir küçük adım ile başladı“. Başaracağınıza inandığınız hedefler koymak, kendinize olan güveni perçinleyecektir. Lawless, kendine olan saygısını, hedefine adım adım yaklaşarak kazandığını söylüyor.

4. Evrene Teslim Ol

Senkronize olun. Lawless’ın hayatında ki fırsatlar bir tesadüf değildi. Doğru yerde doğru zamanda olmak ve fırsatları görmekle alakalı idi. Çevresinden gelen yardımları geri çevirmedi ve onlardan faydalanma yolunu seçti. Tam aksine egosuna yenik düşerek, ben tek başıma başarırım demedi. Başarı, güven, cesaret ve belki de biraz da pazarlık ile geldi.

Evrenin size ne sunacağını bilemezsiniz. Ona teslim olmayı deneyin. Mesela bir sonraki akşam yemeğinizde nereye gideceğinize bırakın bir başkası karar versin. Belki de hayat boyu sahip olacağınız bir dostunuz veya gelecekteki ortağınız sizi orada bekliyor olacak.

Steve Job’un dediği gibi ” Eğer hayatımdaki son gün bugün olsaydı, yapmak üzere olduğum şeyi yapar mıydım? Eğer cevabım üstüste birkaç gün “Hayır” ise, birşeyleri değiştirme vaktinin geldiğini anlardım.”

Şimdi sıra sizde. Ya korkuyu ya sevgiyi seçin. Vücudunuzu dinleyin. Basamakları birer birer çıkın ve evrene teslim olun. Kim bilir, belki de kendinizi $300 milyonluk işinizin başında bulursunuz.
[Resim: tfn3KOwTLm9TzUmFQh7fSA6skNv65Nu83L-bRbQE...94-h387-no]
Yazar: ahmetsahin
11-28-2015, Saat:10:15 PM
Yorum Yok
Bazı insanlar vardır aklına koyduğunu yapan. Sihir gibi. Gıpta ile izleriz onları. Sihir neresindedir? Aklına koyduklarında mı? Yoksa yaptıklarında mı? Bence ikisi de… İrade başarının olmazsa olmazıdır.

Pazartesi günü sigarayı bırakıyorum deyip bir daha içmeyen, önümüzdeki ay diyete başlıyorum deyip başlayan ve bir daha bırakmayan, İspanyolca öğreneceğim deyip öğrenen, ispanya’ya gidip ilerleten insanlar var etrafımızda.

Biz de öyle olmak istiyoruz ama nasıl?

Önce aklımıza koyduklarımız önemli. Herkesin ayrı ayrı sebepleri var bunları istemek için. Önce neden istediğimiz sonra da ne kadar istediğimiz önemli. Bizim için önemli olan her şey zihnimizde kalıcı bir yer kaplar. İrademizin de işini kolaylaştırır.

İhtiyacımız olduğunu düşündüğümüz istekler karara dönüştükten sonra, zihnimizde, bir de olgunlaşma süresine ihtiyaç duyarlar.
O zaman aklımıza koyacaklarımız; hem çok istediğimiz hem de uzun zamandır yapmayı planladığımız şeyler olmalı; ancak o zaman iradenin yükü azalır.

İrademizin gücüne hep ihtiyaç duyacağız. O, başarının olmazsa olmazıdır.
[Resim: Ngr00Q.jpg]

Yazan: Berrin Özyılmaz
Yazar: merve
11-21-2015, Saat:11:29 PM
Yorum Yok
[Resim: vrmlk13-296.jpg]Yalın bir yönetim anlayışı geliştirildiğinde iş hayatındaki başarı kaçınılmaz olabilir. Yönetimde yalınlığı en basit olarak şu şekilde açıklayabiliriz. “Daha az çaba, daha fazla olanı yapmak..” Peki bu açıklamayı geliştirdiğimizde karşımıza tam olarak neler çıkıyor. İşte yönetimi yalınlaştırmanın 7 altın kuralı…
Yalın Olmak

İş dünyasında başarı elde edebilmek için yalın olmak gerektiği üzerine çok fazla kitap ve yazı yazıldı. Peki nedir bu yalınlık, nasıl olunur ve başarıyı nasıl getirir kısaca bakalım. İngilizce “lean” olarak geçen yalın yönetim anlayışının yaygınlaşması, Jeff Liker’ın Toyota’nın 2001-2004 yılları arasında bu yöntemle elde ettiği başarıları anlatan The Toyota Way kitabıyla oldu. Aslında yalın yönetim anlayışını Toyota icat etmedi, sade ve yalınlığı bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş Japon halkının yıllardır uyguladığı bazı prensipler, iş dünyasının yine çok uzun zamandır kabul edip kullandığı yöntemlerle harmanlanarak oluşturuldu.

Yalın yönetimi tek bir cümleyle açıklamak gerekirse daha azı ile daha fazla yapmak olarak özetlenebilir. Nedir daha az olan? Daha az zaman, daha az çaba, daha az masraf, daha az malzeme vb. Daha azlar burada sayılanlar sınırlı değil elbette, istediğimiz kadar daha az biz de ekleyebiliriz. Peki, daha azla daha çoğu nasıl yapacağız?
İşte burada temel yalın prensipleri devreye giriyor
İsrafı azalt. “Hangi kurum israf yapmak ister ki?” diyebilirsiniz ama yalın yönetim anlayışında israf biraz daha geniş olarak “değer katmayan her türlü faaliyet ve ürün israftır” şeklinde özetleniyor. Örneğin üretilen arabaya yedek lastiğin yanı sıra bir de pompa koymak müşteri açısından değer getirmiyorsa bu israftır. Ya da belli miktardan daha fazla stok tutmak israftır. Japon anlayışına göre yedi temel israf (muda) var:

Fazla stok bulundurmak. Bu stok ürün ya da hammadde stoku olabileceği gibi, fazla personel tutmak da bu kapsamda değerlendirilebilir. Stok fazlası buldurmak hem bunların korunması açısından maliyetli, hem de kullanılmama/satılamama ihtimallerinden dolayı risklidir. Stok fazlasını sadece ürün olarak da düşünmemek lazım. Örneğin gereğinden fazla sayıda ya da gereğinden fazla yetkinlikte personel bulundurmak da stok fazlası olarak sayılabilir.

Fazla taşıma yapmak. Burada her türlü gereksiz hareket israf olarak değerlendirilir. Örneğin bir restoranda mutfağın uzak olması veya depo ile mutfak arasının uzaklığı israftır. Aynı şekilde fakrikada üretim hattı ile deponun uzaklığı israftır. Hatta mümkün olduğunca üretim ya da servis müşteriye en yakın lokasyonda yapılmalıdır.

Fazla hareket etmek. Süreç içinde gerekli her şey el atında olmalıdır. Bir aşçının her bıçak için 4-5 adım atması gerektiğini düşünsenize. Japonlar en az hareketle çalışabilmek için U şeklinde çalışma ortamları planlamıştır. Bu şekilde hazırlanan tezgahlarda çalışanlar 270 derecelik alan içerisinde ihtiyaçları olan tüm araç ve gereçlere ulaşabilir.

Beklemek. He türlü beklemeyi yok etmek gerekir. Bekleme bir darboğaz göstergesidir. Beklemelerin nedenlerini tespit edip yavaş kalan bütün kaynakları hızlandırmak için çalışmalıyız. Fakat beklemeleri azaltmak sadece kaynakları hızlandırmakla olmaz. İş süreçlerimizin akışlarına da bakmamız, olabildiğince paralel çalışır hale getirmemiz gerekiyor. Ancak paralel çalışmak da beklemeleri tamamen ortadan kaldırmıyor. Örneğin birden çok adımda ilerleyen bir iş süreci düşünün. İlk adımda iş yapılıyor, daha sonra ikinci adıma geçiliyor. İkinci adım çalışmaya başladığında ilk adım yeni bir işe başlayabiliyor. İlk bakışta paralellik var, ama yine de ilk adım işini bitirene kadar ikinci adım beklemek zorunda kalıyor. Bu gibi durumlarda da her adımda, işi olabildiğince küçük parçalara bölmek işe yarayacaktır. Bu adımlarda ne kadar sıra süreli iş yapılırsa bekleme o kadar az olur.

yönetimde yalınlaştırmak
Hataları düzeltmek. İşletmemizde oluşan hataları ve bunları düzeltmek için harcadığımız çabaları düşününce, daha az hata olduğu takdirde ne kadar tasarruf sağlayacağımızı da görmüş oluruz. Hataları tamamen yok etmek mümkün olmasa da, en azından olduğu anda haberdar olabilmek bile çok şey kazandıracaktır. Bir hata ne kadar erken farkedilirse oluşturacağı zarar da o kadar küçük olur. Araba üretim hattında kalitesiz bir somun kullanımını düşünün, bu durumun farkedilip düzeltilmesi belki üretimi aksatacaktır. Yeni somun tedarik edilecek, test edilecek, onaylanacak, bu aşamadan sonra üretim durduğu yerden tekrar başlayacak. Bir de kalitesiz somun yüzünden oluşacak kazaları, daha sonra üretilen sorunlu araçların tekrar yetkili servislere çağırılıp ücretsiz değişim yapılmasını ve hepsinden kötüsü, memnuniyetsiz müşteri ve kötü üretilmiş ürün algısını düşünün. Somunu baştan değiştirmenin, hataları olabildiğince erken bulup düzeltmenin bizi ne kadar büyük bir israftan kurtaracağı yeterince açık, değil mi?

Fazlasını üretmek. İlk bakışta fazla üretimin sonucu stok büyümesi gibi görünse de burada asıl tehlike bu ürünün satılmama ihtimalidir. Yalın yönetimin bu sorun için çözümü, ihtiyaç oldukça üretim yaparak satılamayacak ürün ya da hizmet bulundurma israfını ortadan kaldırmaktır.

Fazla çabalamak. Pek çok kurum elinde yeterli araç olmadığı için fazladan çaba göstermek zorunda kalır. Özellikle teknolojinin az kullanılması, fazladan çaba sarf etme sonucunu doğurur. Bilgisayar kullanmayan bir kurumun basit muhasebe işlemleri için bile ne kadar çaba harcayacağını düşünün. Aynı şekilde, yeterince eğitime ya da uygun yetkinliklere sahip olmayan çalışanlar da fazla çaba sonucu doğururlar.

İsrafları azaltmanın ilk adımı bunları görünür hale getirmekten geçer. Daha sonra değişik yalın yönetim araçları kullanılarak bu israfların bertaraf edilmesine başlamak gerekir. İsrafların yok edilmesi, tek seferlik ve kısa vadeli uygulamalarla mümkün olmaz; iyiye doğru ve sürekli bir çaba gerektirir.

Süreçleri basitleştir. Yalın yönetimin temelinde süreç bazlı yönetim yer alır. Buradaki önemli noktaysa, süreçlerin karmaşıklıktan çıkarılarak olabildiğince basit ve sade olmalarının amaçlanmasıdır. Bu pek çok kurum için bir dönüşüm anlamına gelir; tüm süreçlerin masaya yatırılıp nasıl daha basit olabileceğinin değerlendirilmesi ve yeni, basit ve uygun süreçlerin kurgulanması ve uygulanması kolay olmayacaktır.

Süreçlerin basitleşmesi, standart prosedürlerin hazırlanıp uygulanmasıyla mümkün olur. Her çalışanın aynı prosedürü uygulaması servis/ürün kalitesini arttırır, hata sayısını azaltır ve her şeyden önemlisi, yönetim kolaylığı sağlar. Aynı şekilde basitlik, roller için sorumluluklarının daha net tanımlanabilmesi avantajını getirir. Yalın yönetim insan odaklıdır; çalışanlara süreç içerisinde net sorumluluklar yüklemenin yanı sıra yalın yönetim prensiplerine aykırı bir durum oluştuğunda, gerekirse süreci durdurma ve üretime baştan başlama yetkisi de tanır.

En önemlisi de basit ve standart süreçlerin otomasyonlarını sağlamak da daha kolay olur. Ancak yalın yönetim kavramında bir işin otomasyonunu sağlamak, o işi sahipsiz bırakmak anlamına da gelmez. Her işin sahibi, yürüyen sürecin kalite ve verimliliğini izlemekten, devamlı iyileştirme çalışmaları yapmaktan sorumludur.

Sürekli gelişim sağla. Japonlar bir şeyi devamlı geliştirmek için sürekli çaba gösterme, devamlı daha iyiyi arama felsefesine Kaizen der (kai: sürekli, zen: iyi). Kaizen bu anlamda yalın yönetimin ayrılmaz bir parçasıdır. Burada süreçlerin devamlı iyileştirilmesi amaçlanır; eğer süreç iyileşirse, bu durum zaten çıktı olan servis ya da ürün kalitesine yansıyacaktır.
Kazien felsefesinde büyük adımlar atılması hedeflenmez, asıl önemli olan iyileşmenin devamlı olmasıdır. Sonuçların da hemen kısa vadede ortaya çıkması beklenmez, daha uzun vadeli, sabırlı olmak gerekir. Kaizen uygulanması çok geniş kapsamlı olduğu için bir sonraki yazıda bu konuda yazmaya devam edeceğim.

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 679
Toplam Yorumlar 683

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 3 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 3 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

Carpe diem ))

Son Yorum: vizgbobo 02-28-2024, Saat:09:02 PM
Yorum 0 Okunma 58

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,122

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 1,891

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 1,879

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,438

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 2,746

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 2,694

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,187

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,345

Müslüman ol demeden, İnsa...

Son Yorum: merve 03-26-2018, Saat:11:31 AM
Yorum 0 Okunma 1,850
Task