Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: merve
11-14-2015, Saat:12:26 PM
Yorum Yok
İletişim; kişilerarasında yer alan düşünce ve duygu alışverişini dile getiren bir terimdir. İletişim, her şeyden önce bir duygu ve düşünce alışverişi olduğu için kişiler, çevresindekilerle kurmuş olduğu ilişkilerde dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Dikkatli ve duyarlı bir iletişimde, her düşüncenin söylenmeye ve dinlenmeye hakkı vardır. O halde benim için anlamsız olan bir düşünce, bir başkası için anlamlı olabilir. Bu temel üzerine oturtulmuş kişiler arası iletişim, çok daha dinamik ve demokratik olacaktır. (Elmacıoğlu,1998)

Aile İçi İletişim
Aile, başlangıçta evlilikle oluşan bir müessesedir. Evlilik ise iki karşı cinsten insanın bir araya gelerek oluşturduğu, toplumsal bir kurumdur. İki insan birlikte yaşamak için bir araya geldiği zaman, alışılagelmiş davranışlarını değiştirmek zorundadır. Evliliğin sürekliliği ve aile kurumunun devamlılığı için, karı-kocanın davranış ve konuşmalarını karşılıklı olarak yeniden düzenlemeleri gerekmektedir.
Aile içi iletişim unsurları;
Anne-Baba-Çocuk ilişkisi
Anne-Baba ilişkisi
Anne-Çocuk ilişkisi
Baba-Çocuk ilişkisi
Kardeşler Arası ilişkiler
Aile Büyükleri İle Çocuk ilişkileri
Anne-Baba ile Aile Büyükleri Arasındaki ilişkilerdir.
İletişim, aile içerisinde yaşayan kimselerin sosyal ilişkilerinin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle iletişimin teknik ve yöntemlerini aile üyeleri, özelliklede anne-baba mutlaka öğrenmelidir. Böylece ailede daha sıcak ilişkiler kurulacaktır. (Elmacıoğlu,1998)

Aile İçi İletişim Kopukluğunun Sebepleri

1-Sahiplenme: Genelde erkeklerin kadınlara yaptığı bir durumdur.( "Benim istediğim gibi giyinip, istediğim gibi davranacaksın" tarzı baskılardır)
2-Egemen olma girişimi: Sahiplenmenin bir üst basamağıdır. Her şeyden haberdar olma durumu söz konusudur. Erkekler genelde kıskanıyorum başlığı altında egemen olma dürtülerini tatmin ederler.
3-Saldırganlık-Pasiflik: Saldırganlık iletişim içinde olduğumuzun bir göstergesidir. Dayak mı zararlı? "senin annen olmayacağım sözü mü zararlı? Üzerinde özellikle durmalısınız. Çünkü fiziksel acıları unutmak ile ruhsal acıları unutmak arasında çok fark vardır. İnsan ruhsal acıları unutmakta daha fazla zorlanmaktadır. Ama bu dayak atın anlamına gelmemelidir.
4-Eleştiriye aşırı duyarlılık:Aile içi iletişim engellerinin biride eşlerin ve çocukların birbirini fazla eleştirmeleri güzel yönlerini görmemeleridir
5-Kıskançlık-Özgüven eksikliği: Aşırı kıskançlık insan yaşamını sınırlandırdığından dolayı aile içi iletişimi engellemektedir.
6-Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı: Her iki bağımlılıklardan birine sahip olan insanların beyinlerinde deformasyon olduğu için normal insan gibi davranamazlar bu da aile içi iletişimsizliğe neden olur.
7-Sosyal ortama girme isteksizliği
8-Utangaçlık
9-Küsme ve surat asma
10-Sık sık sinirlenme
11-Şiddet
13-Duygusal ve fiziksel uzaklaşma.
14-Yalan (Mümkün olduğu kadar şeffaf olun, çünkü sürekli söylenen yalan aile içi iletişimsizliğe neden olur.)
Unutmayalım ki; iyi bir iletişim başkasını olduğu kadar kendimizi de anlama aracıdır. Ne kadar olumlu iletişim varsa, o kadar kendimiz ve ötekiyle barışığız demektir.
Sağlıklı İletişim Kuran Faktörler
Empati: Kendini başkasının yerine koyup, onun neler hissettiğini anlamaya çalışmak.
Saygı (Aktif Dinleme): Bulaşık yıkarken veya TV seyrederken değil, o anlık işinizi bırakıp dinleyin. Çünkü çocuklarda özgüven eksikliğine neden olur.
Saydamlık-Şeffaflık: Duygu ve düşüncelerinizi karşı tarafı mümkün olduğu kadar kırmadan aktarma.
Somutluk: Rahatsızlıklarını somut bir şekilde, yorum katmadan olduğu gibi söyleme. Ve bunu yaparken karşınızdaki kişinin sizinle sağlıklı iletişim kurmak isteyip istemediğini anlayın.(Kaya,2007)

Çocukla İletişim
Aktif dinleme, iletişimin temel bir tamamlayıcısıdır. Aktif dinleyici olduğunuzda; çocuğunuza iletişim kanallarınızın açık olduğunu söylersiniz. Çocuğunuzun duygu ve düşüncelerini paylaşma ihtiyacı ve/veya arzusu olduğunu kabul edersiniz ve anlayışlı davranırsınız.

Aktif Bir Dinleyici Olabilmek İçin;
· Dinlemek için zaman ayırın. Dikkat dağıtan öğelere mümkün olduğunca engel olun.
· Kendi düşünce ve bakış açınızı bir yana bırakıp, kendinizi çocuğunuzdan bilgi alacak şekilde hazırlayın.
· Duyduğunuz mesajı dinleyin, özetleyin ve çocuğunuza tekrarlayın. Buna yansıtıcı dinleme denir.
· Çocuğunuz konuşurken göz kontağınızı sürdürün. Başınızı sallayarak ara sıra kapı aralayıcı veya EvetAnlıyorum.gibi tarafsız tepkiler katarak ilginizi gösterin.
· Kendi fikir ve beklentilerinizle uyuşmasa da çocuğunuzun söylediklerini kabul edin ve saygı gösterin.
· Karşılaştığı problemleri çözmesi için çocuğunuza olanaklar yaratın. Cesaretlendirin ve kendisine yol gösterin.
[Resim: o9WvaR.jpg]
Yazar: delidumrul
11-12-2015, Saat:09:07 AM
Yorum Yok
Hazret-i Ömer halîfe iken, çocuğuna bayramlık elbisesi alacaktır. Ancak parası yoktur. Beytül-mâl (Hazine) emîninden gelecek ayın maaşına mahsuben borç ister!..

İslâmiyete uyan Müslümanlara sâlih ve âdil denir. Büyük günâh işlemeyen, küçük günaha devam etmeyen ve iyilikleri, kötülüklerinden çok olan Müslümâna âdil denir. Açıkça bir büyük günâh işleyen veya küçük günâh işlemekte ısrar eden, âdil olmaz. İnsanın ilk önce kendine, hareketlerine, âzâsına adâlet etmesi lâzımdır.

İkinci olarak, çoluk çocuğuna, komşularına, arkadaşlarına adâlet yapması ve adliyecilerin, hükûmet adamlarının da, millete adâlet yapması lâzımdır.
Hazret-i Ömer halîfe iken, bir bayram günü, bütün Eshâb-ı kirâm, evlatlarına, kendi hâllerine uygun olarak, bayramlık yeni elbiseler alırlar. O bayramda hazret-i Ömer'in çocuğunun elbisesi ise yeni değil eskidir. Diğer çocuklar, elbiseleri yeni olduğu için, hazret-i Ömer'in çocuğu ile alay ederler. Kendisi ile alay edildiğini anlayınca, ağlaya ağlaya babasının huzuruna gelir. Hazret-i Ömer, oğlunu ağlar şekilde görünce, sebebini sorar. O da çocuklar ile arasında geçen hâdiseyi babasına anlatır. Hazret-i Ömer, oğlunu böyle mahzun, üzüntülü ve kederli görünce, ona acıyıp, şefkat ve merhametinden, Beytül-mâl (Hazine) emînini huzûruna çağırır ve;
Bayram gelmekte olup, herkes çocuklarına yeni elbise almış. Bizim oğlumuzun elbisesi eski olduğu için, diğer çocuklar alay etmişler. Ağlayarak bana geldi. Ben de hâlini görünce, şefkat ve merhametimden dolayı, sizi dâvet ettim, çağırdım, Beytül-mâldan bana tâyin olunan gelecek aya âit olmak üzere birkaç akça veresin ki, buna bir elbise alayım, der. Beytül-mâl emîni der ki:
-Yâ Emîr-el-mü'minîn, gelecek aya kadar yaşayacağınızı araştırdınız mı ki, hak etmeden önce, benden hak etmediğiniz bir parayı istersiniz!..
Bunun üzerine hazret-i Ömer;
Bunu Allahü teâlâdan gayri kim bilebilir, buyurur. Beytül-mâl emîni;
-Yâ halîfe! Siz bilemedikten sonra, bu parayı almak size lâyık değil; bize de vermek uygun değildir, cevabını verir...
Hazret-i Ömer söylediğine pişman olur, istiğfâr eder. O emîni beğenip, hayır duâ eyler. Allahü teâlâ lutfundan hazret-i Ömer'in oğluna da bir yol ile teselli verip, her biri gönülleri hoş olarak giderler...
Netice olarak, bir insanda adâlet huyunun bulunabilmesi için, önce kendi hareketlerinde, âzâsında adâlet bulunmalıdır. Her kuvvetini, her âzâsını, ne için yaratıldı ise, o yolda kullanmalıdır. Çoluk çocuğu varsa, onlara karşı da, akla ve dîne uygun hareket etmeli, dînin gösterdiği güzel ahlâktan sapmamalıdır. Böyle olan kimse, bu dünyada, Allahü teâlânın halîfesi olur, Kıyâmette de âdiller için vâdedilen nimetlere kavuşur...
[Resim: kJQ7m9.jpg]
Yazar: delidumrul
11-11-2015, Saat:11:16 PM
Yorum Yok
İstediğiniz Kişi Olmak
Michael Sky'a göre "(yaşamdaki) gerçek zorluğun, zeki, güç verici ve tamamen yetkilendirici inançlar arasında seçim yapmak, bunlara tutunmak ve bunlarla yaşamak olduğunu" biliyor muydunuz? Ben Sky'a inanıyorum. Kendi becerilerinizi tanımak ve onlara inanmak, özimgenin ve özdeğerin temelini oluşturuyor. Doğal eğilimlerinizi tanıyarak yeteneğe dönüştürmenin önündeki en büyük engel korkudur: belirsizlik korkusu, güvenli alanınızın ötesine geçme korkusu, onaylanmama korkusu, kaybetme korkusu ve tabii, kendinden şüphe etme. Bu korkuların, üretkenliği öldürdüğünü, kişiyi yıkıma götürdüğünü ve doyurucu bir yaşam sürme yetinizi sınırladığını görmek için bilimadamı olmak gerekmiyor. Peki, korkuyu yenip eyleme geçmek için ne yapmanız gerekir? Korkuyla nasıl yüzleşirsiniz ve yaşamdaki seçimlerinizi yönetmesini nasıl reddedersiniz?
Yanıt, basitçe, küçük adımlar atmak ve yeni alışkanlıklar yaratmak için her gün bilinçli seçimler yapmaktır. Bu yazı, size gizli yeteneklerinizi nasıl değerlendireceğinizi gösterecek ve bir saatten kısa sürede amaçlı bir yaşam sürmeye başlamanızı sağlayacaktır!

Başlamak için, bir günlüğe ya da yeni bir deftere ihtiyacınız olacak. Bu, sizin "Yaşam Dersleri Çalışma Kitabı"nız olacak. İlk dersiniz, hangi doğal becerilere sahip olduğunuzu belirlemek. Bunu yapmak için, kendinize aşağıdaki temel soruları sorarak ve yanıtlarınızı çalışma kitabınıza yazarak bir "Etkinlikler Listesi" oluşturun:

1) Yaşamdaki tutkunuz nedir? (Her zaman neyi yapmak istediniz?)
2) Hangi aktiviteler sizi mutlu ediyor ve eğlendiriyor?
3) Hangi yetenekleri geliştirmek isterdiniz?
4) Çocukken hangi konularda iyiydiniz?

Bu sorularla ıstırap çekmeyin. Aklınıza gelen ilk yanıtı yazmalısınız ve bu soruları yanıtlamak, 10 dakikadan uzun sürmemeli.
Sonra, Etkinlikler Listenizi değerlendirin. Bu etkinlikleri gerçekleştirmek için hangi yeteneklere ihtiyaç vardı (ya da olacak)? Çocukken, sevdiğiniz sporu yapmak ya da ait olduğunuz kulüplere katılmak için enerjik, korkusuz, rekabetçi ya da yaratıcı olmanız gerekiyor muydu? Şu anda ev halkını idare etmek ve kardeş kavgalarını yatıştırmak için iyi bir iletişimci, adil ve şefkatli mi olmanız bekleniyor?
Ofiste sorunları çözen ya da kararları alan kişi siz misiniz? Veli-Öğretmen Birliği'nin lideri olarak hırslı ve özgüven sahibi misiniz? Taşındığınızda, değişikliğe kolay uyum sağladınız mı? Komşularınız, sizi eğlenceyi seven bir sosyal koordinatör olarak mı görüyorlar?

Değerlendirmeniz esnasında, yan sayfada bir "Beceriler Listesi" yapın. Bu listeyi, yukarıda verilen ve uygun olduğuna inandığınız diğer soruları yanıtlayarak oluşturun. Yanıtlarınızı yazın ve liste, sandığınızdan uzun olduğunda şaşırmayın!
Şimdi, ikinci dersiniz, basit bir egzersiz: Gittikçe artan bu beceriler listesine bakın. Her maddenin yanına "(Buraya beceriyi yazın) –im/-ım" yazın. Örneğin, listenizde "sorun çözücü" varsa, "Ben bir sorun çözücüyüm" yazın.
Büyük ihtimalle, kendinize "Neden bunu yapıyorum?" diye soruyorsunuz. Nedeni, şu basit "-im/-ım" ifadesinin, niyet ve inançlarınızın önünü açmasıdır. Kendinize, akranlarınıza, arkadaşlarınıza, ailenize ve evrene öz imgenizi gösterir ve listelediğiniz becerileri sahiplenmenizi sağlar.

Bu becerileri bir kez sahiplendiniz mi korkunuzu yenebilirsiniz. (Bu işe kendinizi adadığınızı, eğlenceyi sevdiğinizi, yaratıcı ve iyi bir iletişimci olduğunuzu bildikten sonra neden korkacaksınız ki?) Kendinizi kendinizden şüphelenerek ve başarısızlıktan korkarak sabote etmek yerine, en büyük özleminizin hayalini kurabilirsiniz.
Bu süreçte bir sonraki ders, "Kişisel Öncelikler Listenizi" yaratmaktır. Bunu yapmak için, kendinize yine bazı temel soruları sormalısınız:

1) Şu anki öncelikleriniz neler? En önemli şey aileniz mi? Şu aralar kariyerinizi ilerletmeye mi odaklandınız?
2) Kendiniz ve yaşamınız hakkında en çok değer verdiğiniz şey nedir? Dürüstlük ve doğruluk, sizin için en önemli şeyler mi? Statü ve prestij, sizi daha mı çok motive ediyor? Ruhani yönünüz mü, ilişkileriniz mi önemli?
3) En çok kime hayranlık duyuyorsunuz, neden? Onların davranışlarını hangi değerler yönlendiriyor? Onlarla hemfikir misiniz? Onların elde ettikleriyle aynı sonuçlara mı ulaşmak istiyorsunuz?
Bu soruları yanıtlamak, 10 dakikadan uzun sürmemeli. Burada anahtar, ilk ve gerçek yanıtınızı esas almaktır. Bu yanıt, genellikle özgün bir yanıttır, gerçekte olduğunuz kişinin yanıtıdır.
Gerçek benliğinizi ve yanıtlarınızı takip etmek önemlidir; çünkü, bunlar sizin gerçek değerleriniz, inançlarınız, öncelikleriniz ve yönlendirici ilkelerinizdir. Bunların ne olduğunu bilerek geleceğiniz için bir yol haritası çıkarmış olursunuz. Bu kilit taşları, gelecekteki başarınızın kıyaslama noktaları ve yaşam yolculuğunuzun fenerleri olarak hizmet eder.
Son dersiniz, mevcut yaşam biçiminizi değerlendirmektir. Kişisel Önceliklerinizi yerine getirmek için becerilerinizden yararlanıyor musunuz? Yanıtı bulmak için kendinize şu soruları sorun. Yine, bu yanıtların size ıstırap çektirmesine izin vermeyin. Aklınıza gelen ilk şeyi yazmalısınız ve bu soruları yanıtlamak, 10 dakikadan uzun sürmemeli:

1) Enerjinizi önceliklerinize, değerlerinize ve yönlendirici ilkelerinize ayırıyor musunuz?
2) Nerelerde yeniden düzenleme gerekiyor?
3) Yeniden düzenlemeyi tam olarak sağlamak için hangi becerilerin öğrenilmesi, geliştirilmesi ya da kazanılması gerekiyor?
Bu yanıtları da Çalışma Kitabınıza yazın. Bu, artık sizin Yaşam Dersleri Çalışma Kitabınız, mevcut durumunuzu belgeleyecek bir araç olacak ve gelecekteki ilerlemenizi tartmanıza hizmet edecek.

Bu egzersizi bitirdiğinizde, dünya nüfusunun %99'u gibiyseniz, şu anda bulunduğunuz yer ile olmak istediğiniz yer arasında farklılıklar olduğunu göreceksiniz. Yaşamınızda değer verdiğiniz ve öncelikli olduğuna inandığınız şey ile enerjinizi ayırdığınız şey arasında tutarsızlıklar olduğunu tespit edeceksiniz.

Bu, doğal ve normaldir. Her birimiz her gün büyüyoruz, öğreniyoruz ve değişiyoruz. Kendinize sormanız gereken, yönlendirmeyle büyümek, öğrenmek ve değişmek isteyip istemediğinizdir. Yoksa, toplum denizi tarafından mı yönetilmek istiyorsunuz? Yaşam yolculuğunuzun amacını sahiplenmek mi istiyorsunuz? Yoksa, yolculuk için hazır bekleyen ve varış noktasını bilmeyen bir yolcu mu olmak istiyorsunuz?

Kendi yönlendirmenizi yapmak ve yaşam rotanızın kontrolünü elinize geçirmek istiyorsanız, Çalışma Kitabı derslerinize devam etmelisiniz.

Son Dersinize geri dönün. Ne tür farklılık ve tutarsızlıklar tespit ettiniz? Geliştirmeniz, iyileştirmeniz ya da yeniden öğrenmeniz gereken beceriler var mı? Doğal becerilerinizi hünere dönüştürmek, her ay yeni birşey denemek kadar kolay olabilir.
Üstlendiğiniz her aktivite, değerleriniz, inançlarınız, öncelikleriniz ve yönlendirici ilkeleriniz ile uyumlu olmalıdır. Her yeni aktiviteyi Yaşam Dersleri Çalışma Kitabınıza not etmelisiniz. Kazanmak, geliştirmek ya da yeniden öğrenmek istediğiniz becerilere özellikle dikkat etmelisiniz.

Örneğin:
İletişim kurma ve ilişki ağı oluşturma becerilerinizi geliştirmek için, size en yakın Rotary ya da benzeri bir kulübe katılın.
Yardım ve bağlılık becerilerinizi geliştirmek için, size en yakın hayır kuruluşlarına katılın.
Enerji ve dikkatinizi odaklama becerilerinizi geliştirmek için, karate, tai chi ya da yoga öğrenin.
Yaratma becerilerinizi geliştirmek için, resim yapmayı, yazmayı ya da bahçecilikle uğraşmayı deneyin.
Düzenleme becerilerinizi geliştirmek için, her hafta ofisinizin ya da evinizin bir bölümünü seçin; ortalığı toparlayın ve düzenleyin.

Zaman yönetimi becerilerinizi geliştirmek için, günlük, haftalık ve aylık eksiksiz (kişisel ve işle ilgili) programlar oluşturun; kişisel gelişiminize mutlaka zaman ayırın.

Yaşam Derslerinize çalışarak, bu egzersizi her tamamlayışınızda, bulunduğunuz yer ile olmak istediğiniz yer arasındaki mesafenin kısaldığını göreceksiniz. Olduğunuz insan ileolabileceğinizi bildiğiniz insan arasındaki farklılık azalacak.
Kendi Yaşam Derslerinize sadıksanız ve değerleriniz, inançlarınız, öncelikleriniz ve yönlendirici ilkeleriniz doğrultusunda bilinçli seçimler yapıyorsanız, dolu dolu ve amaçlı bir yaşam sürmeye başlarsınız. Sizde olduğunu bilmediğiniz becerilerinizi keşfedersiniz ve hem profesyonel, hem de kişisel yaşamda başarılı olmak için bu becerilerden yararlanabilirsiniz.
[Resim: 1rbgGY.jpg]
Yazar: ahmetsahin
11-11-2015, Saat:10:04 PM
Yorum Yok
Sizin de davranışlarınız içine girdiğiniz çevreye göre değişiyor mu? Annenizin-babanızın yanındaki kişiliğinizle arkadaşlarınızın yanındaki kişiliğiniz aynı mı?

Eğer cevabınız evetse bilin ki yalnız değilsiniz. Hayatınızda öyle insanlar vardır ki onların yanında bambaşka bir insan olursunuz. Öyle ortamlar vardır ki sizi sahip olduğunuz kişilikten çıkarır, başka bir insan yapar. Bazı insanların yanında inanılmaz neşeli ve dışa dönük; bazılarının yanında kendinizi tanıyamayacağınız kadar içine kapalı bir insan olursunuz. Bazı çevrelerde kendine güvenli, bazı çevrelerde ürkek bir insan olursunuz.

Bazı insanlar içki içtiklerinde, içlerinden başka bir insan çıkar; kimi son derece konuşkan olur, kimi suskun.
Kendi içinizden kaç tane farklı “siz” çıkabileceğini hiç düşündünüz mü?

Daha da ötesi Zimbardo, gerçekliği temin edilebilmek amacıyla, şehir polisiyle anlaşma yaptı ve deneyin başlayacağı gün denek öğrencilerin evlerinden polis tarafından alınmalarını sağladı. Emniyet merkezinde fotoğrafları çekildi ve parmak izleri alındı. Sonra da hepsi üniversitede hazırlanmış bodrum katına (hapishaneye) getirildi. Bu simülasyon (yaratılmış gerçeklik) ortamında, mahkûmlar (öğrenciler) çırılçıplak soyulduktan sonra üzerlerine mikrop öldürücü sprey sıkıldı. Ardından da deney boyunca kendilerine adlarıyla değil, numaralarıyla hitap edildi. Her birine üzerlerinde numaraları yazılı üniformalar verildi ve ayak bileklerine zincir vuruldu. Aynı şekilde bir grup öğrenciye de gardiyan olma görevi verildi.

Herkesin bunun bir deney olduğunu bilmesine ve tüm deneklerin ruh sağlıklarının yerinde olmasına rağmen, yaratılan simülasyon ortamı o kadar gerçeğe benzemişti ki Zimbardo, üç ay sürmesini planladığı deneyi altıncı gününde bitirmek zorunda kaldı; çünkü gardiyanların gösterdikleri sadist davranışlar kontrolden çıkmış ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği insanlık dışı boyutlara ulaşmıştı. Gardiyan öğrencilerin içinden canavarlar çıkmıştı. Kendileri gibi masum bir amaçla bir deneye katılan diğer öğrencilere yaptıkları eziyet tahammül sınırlarını aşmıştı.

Bu deneyi bazıları “otoriteye boyun eğme” açısından, bazıları “rollerle aşırı özdeşleşme” açısından değerlendirdi. Bazıları da insanların eline fırsat geçtiğinde sadist olabileceğine kadar birçok değişik açıdan ele aldı; ama şurası muhakkak ki içinde yaşadığımız ortam (context) insan davranışlarını yüzde yüz belirliyordu, hatta bu ortam “yaratılmış bir ortam” yani simülasyon olsa bile.

Zimbardo’nun gerçekleştirdiği Stanford Hapishane Deneyi, yönetim ve pazarlama disiplinleriyle ilgilenenlere, insan davranışları hakkında önemli ipuçları veriyor:

• Bütün ayrıntıları düşünülmüş simülasyon ortamlarında, insanlar bu ortamların kurgu olduklarını unutup, ortamın gerektirdiği davranışları sergiliyorlar ve simülasyon gerçeğin kendisi oluyor.
• Belirli koşullar oluştuğunda, insanlar farkında dahi olmadan içine girdikleri “yeni dünya” tarafından şekillenmeye, bu dünyanın şartlarına uyum göstermeye ve yeni ortama uygun davranışlar göstermeye başlıyorlar.

Yaratılan ortamın insan davranışları üzerinde ne kadar etkili olduğunu kanıtlayan bir başka deney de James Wilson ve George Kelling Atlantic Monthly dergisinin Mart 1982 sayısında “Kırık cam sendromu” isimli bir makalesinde yayınlandı.
“Kırık cam teorisini” açıklamak için Wilson ve Kelling, “metruk bina” örneğini veriyorlar: Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci, önce ‘tek’ bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyorlar ve diğer camları da kırmaya başlıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor. Bir süre sonra o sokak, polisin bile giremeyeceği bir ortama dönüşüyor.
Zengin bir mahallede bir arabanın kelebek camını kırmak da aynı sonucu doğuruyor. Arabanın camının kırılması, çevredeki diğer arabaların da camlarının kırılmasına neden oluyor. Kötülük hemen bulaşıyor.

Ama bulaşıcılık sadece kötülük için geçerli değil, iyilik de hızla bulaşabiliyor: Bugün İstanbul’daki otobüs duraklarının temiz kalabilmesi, şehrin duvarlarına yazı yazılmaması, metrodaki İstanbulluların birçok gelişmiş batı şehirlerindeki insanlardan daha düzgün davranmaları, iyiliğin de bulaşıcı olduğunu kanıtlıyor.
Bütün bu sonuçlar hepimizin günlük hayatlarıımızda gösterdiğimiz pek çok davranışın, aslında söz konusu ortamlara hâkim olan koşullar tarafından belirlendiğini gösteriyor. Daha da ötesi, içine girdiğimiz roller, farkında olmadığımız bazı yönlerimizi açığa çıkarırken bazılarını da köreltiyor.
Hepimiz içinde bulunduğumuz ortama uyum gösterme konusunda fevkalade becerikli bir yaratılışa sahibiz. Kişiliğimiz sandığımızın aksine fazlasıyla “akışkan ve değişken”. İçine girdiğimiz ortamlar, bizim tavır, tutum ve davranışlarımızı değiştiriyor.

80‘lerin başında Baudrillard, içinde yaşadığımız dünyanın, gerçekliğin yerini alan “imaj” ve “simülasyonlardan” ibaret bir dünya olduğunu söylemişti. Baudrillard, bir anlamda deneyimsel pazarlamaya da atıfta bulunarak “duyguların” pazarlandığı bir dünyada, artık salt gerçekten söz etmenin mümkün olamayacağını, pekala yaratılan gerçekliğin de gerçek gibi algılanabileceğini söylemişti. İnanmıyorsanız Paris’te Euro Disney’e gidin ya da Los Angeles’taki film stüdyolarına. Bu ortamlara giren çocuklar da, onların anne-babaları da bambaşka birer insan olurlar. Kendilerini bu yeni dünyalara kaptırırlar.
Bunlar deneyimsel pazarlamanın en iyi örnekleridir, ama hemen her markanın elinde kendi dünyasını yaratmak ve müşterilerine bu dünyayı yaşatmak imkanı vardır. Bence bu uygulamalar bize, deneyimsel pazarlamanın nasıl çalıştığını ve iyi uygulandığında neden bu kadar etkili olduğunu anlatıyor.

Deneyimsel pazarlama, pazarlama disiplininin bir inovasyonudur. Müşterilere yaşatılan kurgulanmış deneyimler, markaların tüketicilerin zihinlerinde yer etmesini, hafızalarına kazınmasını sağlar. Bu şekilde yaşanan deneyimler tüketicilerin eğlenmek, uyarılmak ve kalplerine dokunulmak isteklerine cevap verir. (Tüketici Eğlenmek, Uyarılmak, Kalbine Dokunulmak İster).
Stanford Hapishane Deneyi ya da Kırık Cam Teorisi bize insan davranışlarının, önemli ölçüde ortam (context) tarafından belirlendiğini anlatıyor. Bunun pazarlamacılar için çıkarımı son derece önemli. Eğer merkezinde markamızın yer alacağı bir dünya yaratabilirsek ve bu dünyaya müşterilerimizi çekmeyi başarabilirsek, bu dünyada müşterilerimiz bizim arzu ettiğimiz gibi davranacaklardır. Ancak yaratacağımız bu gerçeklik onların anlam dünyalarına hitap etmeli ve katiyen onların zekâlarıyla alay etmemelidir. Eğer yaptığımız işin hakkını verirsek marka dünyamızı iyi kurgularsak, burada müşterilerimiz kendilerini iyi hissettirecek deneyimler yaşamayı memnuniyetle kabul edeceklerdir.

İnsanın birçok kişiliği yaşayabilme potansiyeli, pazarlama açısından fevkalade önemlidir. Bir kadın sabah saatlerinde çocuğuyla gittiği lunaparkta “afacan bir haylaz” olurken akşam üstü eşiyle gittiği mücevher mağazasında bir “prenses” olabilir. Çoklu kişilik, kadınlar için geçerli olduğu kadar erkekler için de geçerlidir.

Hepimizin içinde birçok kişilik var, bu kişilikler markalar tarafından fark edilmeyi, uyarılmayı ve birer deneyim olarak yaşatılmayı bekliyor.
[Resim: rR46LP.jpg]
TEMEL AKSOY
Yazar: ahmetsahin
11-11-2015, Saat:09:24 PM
Yorum Yok
İş hayatında giderek artan teknolojiye ayak uydurma zorunluluğu çalışanları teknostrese sokuyor. Psikiyatrist Dr. Sabri Yurdakul baş ağrısı, halsizlik, uykusuzluk gibi rahatsızlıklara yol açan teknostresten nasıl kurtulabileceğimizi anlattı.

Akıllı telefonlar, internet, akıllı televizyonlar, tabletler derken giderek hızlanan teknolojiye ayak uyduramayan insanın yaşadığı stres baş ağrısı, halsizlik, uykusuzluk, sosyal ilişkilerden uzaklaşma, beyin yorgunluğu ve tahammülsüzlük olarak karşımıza çıkıyor. Sürekli akan mail trafiği, giderek artan ve yaşamın her alanını kaplayan sosyal medyayı takip etme zorunluluğu, beğenildim, beğenilmedim, takip edildim, edilmedim kaygılarının öne çıkması ile günümüz insanı sürekli baskı altında yaşıyor. Psikiyatrist Dr. Sabri Yurdakul teknostresle ilgii merak edilenleri açıkladı.

Teknostres cinsel isteği azaltır mı?

İş hayatında giderek artan teknolojiye ayak uydurma zorunluluğu, çalışma saatlerinin normal mesai saatlerinin dışına çıkarak artık gece ve gündüz dinlememesi, giderek artan sayıdaki elektronik iletileri cevaplama zorunluluğu ve sadece çevresi ile değil tüm dünya ile rekabet etme çabası giderek artan bir stres yaratıyor. Kişi kendisine ve ailesine zaman ayıramıyor, cinsel isteği azalıyor, giderek kendisine ve dostlarına daha az zaman ayırıyor. Teknostresin iş adamlarında baş ağrısı, psikolojik yorgunluk, sinirsel tansiyon, kötü beslenme, gevşemek için alkol, uyanık kalmak için sigara kullanma ihtiyacını yarattığını biliyoruz.

Teknostres gençlerin hayatını nasıl etkiliyor?

Gençler için de benzer durum söz konusu. Gençler, bilgisayar ve akıllı telefonlar nedeniyle ders çalışmak istemiyor, ders için aileyle sürekli kavga ediyor, sosyal medyada yeterince beğenilmeme ya da takip edilmeme kaygısıyla stres altına giriyorlar. Ayrıca gençler daha çok sayıda insanı takip edip onların da kendisini takip etmesini sağlama ihtiyacı hissediyor. Bu nedenle gençler, uykusuz kalıyor, yeterince desteklenmediği durumlarda kendilerini dışlanmış hissediyor ve giderek teknostresin etkilerine daha çok maruz kalıyor.

Teknostresten nasıl kurtuluruz?

Teknostresin ortadan kaldırılmasında teknolojiyi gerekli ve yeterli kullanmaya çalışmak önemli. Teknostresten kurtulmak için tüm sosyal medyayı izleyeceğim çabasını daha makul bir seviyeye getirmek gerekiyor. Arkadaşlarla chatleşme ya da WhatsApp’da yazışma takıntı haline getirilmemeli. Spora ve arkadaşlara zaman ayırmak, teknolojiyi gerekli olduğu kadar kullanmak, kendine zaman ayırmak her yaştan teknostres kurbanlarına kurtuluş umudu olabilir.
[Resim: 68Bn2P.jpg]
Yazar: ahmetsahin
11-11-2015, Saat:12:46 AM
Yorum Yok
En baştan söyleyeyim, ilgi duyduğunuz her şeyin karlı bir girişime dönüşeceğinin garantisi yoktur.

Ama derin ilgi duyduğunuz, hakkında ucunda bir havuç olmamasına rağmen araştırmalar yürüttüğünüz, arkadaşlarınız daha eğlenceli şeyler yaparken üzerinde çalıştığınız ve üzerinde çalışırken kendinizi tamamen kaybettiğiniz, zamanın nasıl geçtiğini fark bile etmediğiniz bir ilgi alanınız yoksa, başarılı bir girişim fikri bulmanız imkansızdır.

Biraz kendi içinde çelişen bir önerme olacak ama, eğer girişimci olmak istiyorsanız asla bir girişim fikri bulmak için yola çıkmamalısınız.

Bunun yerine üzerinde çalışmaktan kendinizi alıkoyamadığınız bir ilgi alanınızı -zamanı gelince- bir iş fikrine dönüştürmelisiniz. Çok büyük iş fikirleri ancak böyle ortaya çıkarlar.

Önce size küresel bir başarı örneğini vermek istiyorum.
Mesela, Larry Page’in üniversite hayatı boyunca en büyük ilgi alanı arama algoritmalarıydı. O bir girişimci olmak için “arama motorları” alanına girmedi. Arama algoritmaları ile ilgili derin bilgisi Page’e o dönemki Yahoo gibi oyuncuların yetersizliklerini gösterdi. Sonuçta ortaya Google çıktı.

Peki Türkiye’den bir örneğe ne dersiniz?
Türkiye’nin en başarılı girişimcilerinden, ünlü kafe-restoran zinciri Big Chefs’in kurucusu Sevgili Gamze Cizreli (kendisi ODTÜ’den arkadaşımdır) daha üniversite sıralarındayken yemek yapmaya ve arkadaşlarına ikram etmeye çok meraklıydı.
Kendisi ile yapılan bir röportajdan –doğruluğuna kefil olacağım- kısa bir parça aktarmak istiyorum: “Evet, eski arkadaşlarım da bunu bilir. Ben üniversiteyi Ankara’da, ailemden ayrı okuyordum. Babam başhekim olarak Konya’da görevliydi. Ankara’da üniversite öğrencileri baştan savma yemekler yaparken benim evde verdiğim yemekler ve kurduğum sofralar ODTÜ İşletme’deki sınıf arkadaşlarım arasında konuşulurdu.”

Ne yazık ki çeşitli organizasyonlarda izlediğim girişimci sunumlarının büyük bölümünde, girişimcilerin üzerine fikir ürettikleri alanla ilgili böylesine derin bir ilgiye ve yıllara yayılan ilginin sonucunda biriktirdikleri bilgiye sahip olmadıklarını görüyorum.
Oysa sadece “kendi işini kurmak” için üretilen fikirlere dayalı girişimlerin başarılı olması neredeyse imkansızdır.
Kendim de bir girişimcilik hocası olarak söyleyebilirim ki, üniversitelerde ya da girişim hızlandırma merkezlerinde öğrettiğimiz teknikler asla iyi bir iş fikri bulmanızı sağlamazlar.

Bu tür eğitimler sadece iş fikrinizi başarılı bir şekilde geliştirmenize ve müşteriler tarafından sevilecek bir ürüne dönüştürmenize yardımcı olurlar. Bir de iş fikrinizin risklerini görmenize, tutkunuz ile rasyonel iş yönetimi arasında dengeyi tutturmanıza.

Eğer harika iş fikirleri bulmak istiyorsanız derin bir ilgi alanınız olmalı. Eğer böyle bir ilgi alanınız yoksa, belki de girişimcilik sizin harcınız değildir.
[Resim: 7PLjLN.jpg]
BORA ÖZKENT
Yazar: ahmetsahin
11-10-2015, Saat:11:42 PM
Yorum Yok
Garibanın biri, çevresinde cimriliği, eli sıkılığı ile tanınan birinden kalabalık bir yerde bir kase yoğurt parası istedi “Çok canım istiyor” dedi.
Bu garibana yarı ermiş biri gözüyle bakılıyordu.. Cimri adam garibanı tersledi. Yine istedi. Cimri yine yanından uzaklaştırdı.

Orada bulunanlardan birkaç kişi bu yoksula para vermeye, yardım etmeye kalkıştıysa da gariban adam hiç birinden kabul etmedi. Eli sıkı adama gidip bir defa daha sırnaştı, Adam da “Al şunu da defol!” der gibi, önüne birkaç lira atıverdi.

Bu olaydan kısa bir zaman sonra cimri adam, bir gece rüyasında kendisini cennette gördü. Her yanda, dünyada görmediği güzelliklerden oluşan bir manzara gözlerini kamaştırıyordu.

Bu arada acıktığını hissetti. Kendisine hemen bir tabak yoğurt ikram edildi. Adam bir tabak yoğurtla doymadı “Burada yoğurttan başka birşey yok mu, bari bir-iki dilim de ekmek verseydiniz” dedi. Kendisi ne şöyle söylendi:
“Sen birkaç gün önce buraya yalnızca yoğurt göndermiştin. O önüne çıktı. Eğer başka şeyler de gönderseydin onlar da seni karşılar, sana ikram edilirdi”

Bu ibretlik rüyadan sonra adam cimrilikten, pintilikten tümüyle sıyrıldı. Eli açık, yediren, içiren, gerektiği zaman kesenin ağızını kolayca açan biri oldu ...

[Resim: 52v1A5.jpg]
Sadaka vermekte zorlanmanın sebebi cimrilikten ileri gelir. Cimrilik ise, iman zayıflığından ve cahillikten kaynaklanır. Hayra verdiği paranın boşa gittiğini zanneder. Ona kat kat mükâfat verileceğini düşünemez.
Şeytan, hayra mâni olmak için vesvese verir.
Bir âyet-i kerime meali:
(Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise, kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vadediyor. Allah'ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir.) [Bekara 268]

Bir hadis-i şerif: (Yemin ediyorum, sadaka vermekle mal eksilmez!) [İ. Ahmed]

Sadaka verenin malının bereketi artar. Az malı çok iş görür.
Bir hadis-i şerif:
(Gizli açık çok sadaka verin ki rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duanız kabul edilsin.) [İbni Mace]

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 679
Toplam Yorumlar 683

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 10 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 10 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

Carpe diem ))

Son Yorum: vizgbobo 02-28-2024, Saat:09:02 PM
Yorum 0 Okunma 73

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,142

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 1,903

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 1,908

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,445

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 2,764

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 2,709

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,203

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,362

Müslüman ol demeden, İnsa...

Son Yorum: merve 03-26-2018, Saat:11:31 AM
Yorum 0 Okunma 1,863
Task